top of page

Spinoza Felsefesi ve Panteizm

  • Yazarın fotoğrafı: Sıla
    Sıla
  • 24 Tem 2022
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 31 Ara 2023

Benedictus Spinoza, 17.yy’da yaşamış, çok küçük yaşlarda yerleşik inançları sorgulamaya başlamış, fikirleri nedeniyle yakın çevresi ve mensubu olduğu Musevî cemiyeti tarafından aforoz edilmiş, ufak tefek, yalnız bir adamdır. Çok erken yaşlarda, her türlü yaşamsal sorunla mücadele ederek felsefesini oluşturmaya çalışmış ve kuşkusuz bunda da başarılı olmuştur.


Spinoza, bilgece bir yaşama doğru atılacak en önemli adımın doğaüstücülükten ve aşkıncı bakış açısından kurtulmak olduğunu öne sürerek; Tanrı sözcüğünü gördüğümüz yerde, bunu Doğa olarak okuyabileceğimizi, ikisinin bir ve aynı şey olduğunu ifade eder. Balanuye, bu kavrayışın önündeki temel engelin yerleşik kültür olduğunu söyler: “İçine doğduğumuz kültür, inançlarımızın neredeyse tümünü belirler. Kendimizi inanmış bulur, bu inancı sorgulamayı da çoğu zaman gerekli görmeyiz. (…) Aşkıncılık varsayımı evrenle neşeli bir kucaklaşmanın önüne geçebilir, çünkü aşkıncı duruş içten içe suçluluk duymamıza, sinsi bir melankoli ve cezalandırılma tedirginliği yaşamamıza neden olabilmektedir”.


Panteizm ya da tüm tanrıcılık, her şeyi kapsayan içkin bir Tanrı'nın, Evren'in ya da doğanın Tanrı ile aynı olduğu görüşüdür. Panteistler kişileştirilmiş ya da antropomorfik bir Tanrıya inanmazlar.


Spinoza’nın Tanrısı

Az evvelki pasajda da belirttiğimiz üzere Spinoza’nın dinî görüşü ve tanrı telakkisi geleneğin tamamen dışında olmakla beraber oldukça da radikaldir. Spinoza’nın tanrısı, yaratıcılık özelliğine haiz olmamakla beraber insanî vasıflara da haiz değildir. O; insanlara acıma, merhamet, sevgi gibi duygular beslemez. Spinoza’ya göre bu durum semavî dinlerin içine düştüğü en büyük yanlışlardan biridir ve tam olarak bir antropomorfizm örneğidir. Spinoza’ya göre var olan bütün gerçeklikler deterministik bir yasaya bağlıydı ve her şey apaçık öncüllerden hareketle tümdengelim yoluyla açıklanabilirdi. Ona göre özgür irade, tesadüf gibi kavramların var olan bu sistemde herhangi bir yeri yoktur. Çevremizde meydana gelen her olay, var olmuş ve olacak her hareket Tanrı’nın anlaşılması olanaksız olan doğasının bir yansımasıdır. Ona göre Tanrı ve tanrı kavramı, bu dünyadan ayrı olarak düşünülemezdi; bu düşünceyi, mantığa ve matematiğe ihanet olarak görmekteydi. Dolayısıyla ona göre Tanrı var olan her şeyle birlikte vardır; o, her şeyle eş değerdir. Doğaya karşı gelinmez; o, değişmez ve sabit bir düzeni korur, her şey bütünün bir parçasıdır.

İnsanların eylemlerine gülmemeye, onlara gözyaşı dökmememeye, onlardan nefret etmemeye ama onları anlamaya çalıştım. -Baruch Spinoza

Spinoza’nın kendi ilkelerini esas alan, tavizsiz ve onurlu addedilebilecek olan bu yaşam anlayışı birçok övgüye mazhar olmuştur. Yakın tarihin ünlü filozof ve matematikçilerinden biri olan Bertrand Russell büyük eseri Batı Felsefesi Tarihi’nin Spinoza başlıklı bölümünde onun için ‘’büyük filozofların en soylusu ve en müşfiki’’ ifadesini kullanmıştır (s.141). Descartes ve Leibniz ile birlikte üç büyük akılcıdan biri olan Spinoza ölümünün ardından birçok filozof, düşünür ve bilim adamını önemli ölçüde etkilemiştir. Goethe, Schopenhauer, Hegel, Nietzsche, Russell, Einstein, George Eliot bunların başında gelen isimlerdir.


Spinoza’nın ünlü eseri Ethica’nın ilk bölümü de onun tanrı anlayışıyla ilgilidir. Var olan her şey, bir nedenden dolayı var olmalıdır der ve her şeyin birbirine bir sebep-sonuç ilişkisiyle bağlı olduğunu iddia eder. Fakat bu durumun böyle ol

abilmesi için de Spinoza’nın bir ‘’ilk neden’’e ihtiyacı vardır. O da bunun farkındadır ve bu durumun açıklaması da kitabında önemli bir yer işgal eder. Bu zincirin başında öyle bir kavram yer almalıdır ki öncesiz ve sonrasız olmalı, var olmak için kendinden başka hiçbir sebebe muhtaç olmamalı ve kendi özünün gereği olmalıdır. İşte Spinoza’nın tanrısı tam olarak böyle bir varlıktır. Her şeyin ilk nedenidir, her şeyin özü ve her şeyin altındaki saf varlık yani tözdür. Bu töz, doğası gereği sonsuz ve mükemmeldir.


Kendi başına var olan ve kendisi ile tasarlanan, yani kendisini teşkil edecek başka hiçbir fikrin yardımı olmaksızın hakkında fikir edindiğimiz şeye cevher diyorum (Spinoza, B. Ethica, Tanım III, s.31).


Mutlak olarak sonsuz bir varlığa, yani sonsuz sıfatları olup başsız ve sonsuz (ezelî) özü bu sonsuz sıfatlarında her biriyle ifade edilmiş olan cevhere Tanrı diyorum.


Her şeyin sevgiyle aşılabileceğini söylemiş; karşılıklı nefretin yeni bir nefrete gebe olduğunu, nefretin ancak sevgi ile yok edilebileceğini belirtmiştir. Gerçekten de hayatını buna göre yaşamış, herkesi dinlemiş ve bütün fikirlere saygı göstermiştir. Dolayısıyla kimi felsefe tarihçileri onu ‘’Müşfik Spinoza’’ olarak da tanımlamışlardır. Bizce de Spinoza, felsefe tarihindeki önemli yerini; korkusuz, samimi, insancıl, dürüst ve parlak bir zekâ olarak pek muhkem bir şekilde edinmiştir.


İnsanlar, bize zarar verdikleri için değil, yaptıkları haksızlıklarla ruhumuzun ışığını söndürüp içimizdeki kötülüğün başkaldırmasına sebep oldukları için korkunçlardır.


ree

 
 
 

Yorumlar


Yazı: Blog2 Post
  • Instagram
bottom of page